14 KİTAP
KARGO DAHİL
272 TL yerine sadece
49.90 TL
YEŞİM CİMCOZ
BİR YENİ EVLİLİK İSTEĞİNİZ VAR, Erhan Tatlıdilli
Roman, 160 Sayfa
“Evet, Defne de o yaşlara geldi. Yirmi dokuzundan gün aldı ve bir daha hiç geri vermedi. Orta yaş krizi, Selim’le evlenirse mutlu olacağı takıntısı, içinde ukde kalan yazarlık ve yapamadığı sanatsal faaliyetler harmanlandı, geleceğe iki farklı pencereden bakan bir karakter meydana getirdi. Size iki uç renk taşıyan bir personadan bahsediyorum. Bir yanı sanat aşkıyla yanıp tutuşurken “ekorşe, ikonografi, abstre ekspresyonizm” diyor, diğer yanı evlilik aşkıyla kavrulurken “baldız, elti, görümce, kaynımgiller” diyordu. Leonard Cohen’in “A Thousand Kisses Deep” şarkısından, Ankaralı Recai’nin “Dünürümün Tekeri Kızgın Yağda Kavrula” çiftetellisine geçişli potpuriden oluşan elitlik ve eltilik arasına sıkışmış bir ruh hali düşünün.”
“Hiçbir zekâ testi bu kadar komik olmamıştı!
‘Bir Yeni Evlilik İsteğiniz Var’ tam da bu. Kitap, hiç de yabancı olmadığımız bir konuyu ele alıyor ama pek de aşina olmadığımız bir mizah diliyle. Sayfa sayfa değil, cümle cümle okuyacağınız bir zekâlar savaşı.”
“Bütün bir ömür şu küçücük kutuya sığıyor, ne garip.
Birkaç gençlik fotoğrafı, bir mektup, bir toka, kurumuş bir papatya, istiridye kabuğu, bir şiir defteri.
Hepsi bu! Hayatta en kötü şey nedir, bilir misin?”
“İhanet mi?”
“Geç kalmak… Hayatta en kötü şey geç kalmak.”
Hayaller içinde yaşayan sıradışı bir ressam.
O’na tutku ile bağlı bir kadının aşkı uğruna ödediği ağır bedel.
Yağlıboya bir tablonun gölgesinde hayatının rotasını değiştiren Gül.
Berf in ve Demir’in çarpıcı, ezberbozan hikâyesi…
Kitaplığınızın tekrar okunacaklar rafinda yerini şimdiden hazırlayın…
Opera dinlemeyi çok severim. Hele de Carmen! Ama o gün kendimi doğru dürüst veremiyordum, sahnede oynanan oyuna. Çünkü aklım hep, sahnenin tepesinde, yan tarafta herkesin belki de hiç dikkat etmediği ışıktaydı. Gözümü alamıyordum bir türlü o ışıktan…”
Nihal Güvenli yıllardır yazıyor ama bugüne kadar, yazdıklarını yayınlamadı.
Önce eğitimci, psikolog, daha sonra antikacı olarak geçirdiği ömrü boyunca bazen komik bazen acıklı kedi öyküleri, bazen gençlerle çalışırken edindiği deneyimlerle, çocuk ve gençlerle iletişim üzerine, metinler yazdı.
Son yıllarda kısa öyküler yazmakta. İlk öykü kitabı Mürdüm Renkli Elbiseler’de, kahramanlar çoğunlukla, ergenler, genç kızlar, genç ve yaşlı kadınlar.
80’li yılların bunalımlı günlerinde bir genç kadının opera izlerken kurguladığı fantastik dünya… ’60’lı yıllarda, bir Boğaziçi köyünde, bir Rum genci ve Türk kızının platonik aşk hikayesi…
Saatlerde, hızla gelip geçen yıllarda oluşan, değişimler… İki çocukluk arkadaşının, yıllar sonra savruldukları yerlerde, değişik konumlarda karşılaşması…. Biraz ironik ama yalın bir dille anlatılıyor…
Günlerim, yıllarım böyle geldi, geçiyor. İnsanlar onları dinlediğimin farkında değil.
Bazıları karşısındaki kişi onu dinliyor sanıyor. Oysa sadece ben dinliyorum onu.
Bazıları kimsenin onu duymadığını sanıyor. Oysa ben duyuyorum.
Cafelerde, barlarda, pencere önlerinde, hastanelerde, otoparklarda, tiyatrolarda ben insanları dinliyorum.
Konser alanlarında bile müzikten çok onların seslerini duyuyorum.
İstedikleri kadar kısık sesle konuşsunlar, duvarlar örsünler, saklansınlar en dip köşelere;
kimsenin olmayacağını sandıkları köprü altlarında, metruk binalarda ben onları duyabiliyorum.
Öykülerde su gibidir. Bazen içindeki bir karakterde kendimizi, bazen de iyi tanıdığımız birini buluruz. Düşüncelerimizde yıkanırız, ferahlarız. Kendimizi ve başkalarını daha iyi tanımaya başlarız.
Yol hikâyeleridir anlatılanlar, insanı bir yürekten başka bir yüreğe taşır. Bilmediğimiz hayatlara en mahrem duygulara bizi tanık eder.
Maral’ın arayışı gibi öyküler aradım. Yağmur bereketi ile öyküleri çoğalttım, rüzgâra savurdum, sadece size özel ve yalnız sizin kulağınıza söyledim. Öyküler yol arkadaşınız olsun.
yalnızlık
hiç bir kadının beni terk edişi
sen yanımdayken hissettiğim yalnızlık kadar
zor değildi…
otostop
sen başka aşklara otostop çekerken
ben kendime uzun yol arkadaşı arıyordum
portmanto
oysa tek derdim
bedenini
portmantoda bırakıp
ruhunla beni sarmandı
O en tekinsiz tarafının en çok sustuğu belki de en çok haykırdığı, sessizliğin çığlığıyla…
Yaşama en yakın duran sözcüklerdeki sarhoşluğun çılgınlığında…
Bakışların konuştuğu dilde mısraların arasından akan mavi mürekkebin boyadığı evren…
“…Ben büyürken ‘şairler ölmez’ dediler bana.
Okudum şiirlerini Nazım’ın, Orhan’ın, Attila’nın ve daha nicesinin… Baktım gerçekten de ölmemişler. İstanbul’da bir parkta gördüğüm büstlerinden çok daha canlı sözleri hepsinin, nasıl da söylemişler. Anladım ki şairler hep yara almış hayattan, hiçbirinin tuzu kuru değil, hepsi bir mücadele vermiş aşka, hayata, haksızlıklara karşı. Bulutu, ağacı, çiçeği olmayan memleket yok yeryüzünde, şairi olmayan da, unutma…
Bütün şairler gazidir madalyası olmayan.
O güzelim dizelerin ödülü sadece ve sadece senin gönülündür.
O gönülüne birkaç dize sığdırabilsem, daha ne isterim?…”
Yaş ve zaman ikilemi ve de tüketimlerindeki hoyratlık. Elif hanım bir bardak çay ve bir parça şeker ile o acımasız yanlızlığa öyle bir isyan koymuş ki, benim de katılmamam mümkün değildi.
“Seni seviyorum, lütfen yarım şeker”
CAHİT BERKAY
Herkesin bir hikâyesi vardır şiire dönüşemez. Her şiirin bir hikâyesi vardır, anlatmaya kalksan hikâye olmaz… Elif yeryüzündeki tüm hikâyeleri şiire dönüştürebiliyor çünkü sihirli bir sözlüğü var, kalp harfleriyle yazıp, ruh müziğiyle söylüyor. İllâki okumalı. İçinden biri de zaten sizin hikâyeniz.
AYŞENUR YAZICI
Elif Şebnem Akal, “Elektronik ortam” kavramının şiiri içine aldığı sürece yakından tanıklık etmiş bir şair… Aslında tüm bir dönemi Elif Şebnem’in yaşadıkları üzerinden açıklamak dahi mümkün… “Çaya kaç şeker” demenin toplumun tüm kesimlerinde karşılık bulması da başlı başına bir şiir olayı… Her kültür, gelir ve yaş grubundan insanı etkisi altına alabilen bir metin oluşturmanın sırrını bir kitapta herkesle paylaştığı için teşekkür borçluyuz kendisine…
İSMAİL CEM DOĞRU